Yaş Alıyorum
Yine kocaman bir seneyi devirdin, neler oldu? İyi misin? Bu birkaç kelime parçasından ibaret soruyu zamanında birilerinden belki de sadece birinden duymayı ne umut eder olmuştum. İyi miydim? Devam edebiliyor muydum? En insani, en doğal ihtiyaçlarımız vardı bu hayat döngüsünde ve bunların karşılanması zaruri olmakla birlikte külfet ya da ağır bir yük olacak olgular değil idi. Geçmiş zaman kipleri kullanmaya ne de çok alıştım ve kabullendim şimdiki gibi. Geçen devrim görse şu anki halimi şaşkınlıktan ağzı bin kere açık kalmıştı. Araya yine konudan kopuk duran ama inanılmaz ölçüde bağımlı kelimeler yerleştirdikten sonra paragrafın akışını bozmadan devam edelim, görünürde. Ne diyorduk? Ha tamam birkaç üst satıra gidip ufak bir Z raporu çektikten sonra kendime diyebilirim ki bu olay bir yük değildi ve ne yazıktır ki geçmiş zamanda belli ki bir mazi olarak kaldı. Artık sevmek, merak edilmek, temas etmek, özlemek dahi bu geçmiş zamanda kalmış birilerimizin karşısında yer alan ötekiler için gereksiz vasıtalardan ibaret. Yapay zekadan mıdır nedir bilmem, ya da bu sanal evren çok mu katılaştırdı kalplerimizi zihinlerimizi metalikleştiriken? Her şeye ısrar eden, taze hislerim ve yenilgi olarak kabul eden kabullenmeyi zihnim artık biraz çoraklaştı mı olgunlaştı mı bilmem hayal evreninden çıkmaya cesaret edebildi bu yaşımda. Bu yaşımda deyince öyle şey gibi geliyor farkındayım dizelerine ilk gençlik belki çocukluk dahi diyebileceğim yaşta aşina olduğum Cahit Sıtkı Tarancı'nın ''Yaş OtuzBeş Yolun Yarısı Eder.'' dediği yaştaymışım gibi. Lakin fark ettiğim şey şu, bu yeni yaşıma girmek üzere olduğum şu evrenin öncesinde sayısız ölüm haberine maruz kalırken canımdan olan birinin en azından bu kirli dünyadaki vadesini tamamladığında ölüm tesirinin ne olduğunu çok daha net anladım. Hissetmek işte buydu, ihtiyaç duyduğum hissetmek olgusu. Ondandır ki yolun yarısının hangi yaş aralığı olduğundan bihaberim. Sadece ortalama bir veri var işte elimizde. Buna göre yorum yapa yapa ilerliyoruz. Belki de yarısındayım hayatın belki de yarısını devireli çok olmuştur. Tam bir bilinemezcilik... İkinci meseleye gelecek olursam, neler mi oldu yaşamımda? Meraklısına, normallerimin bir başkası için anormal ya da imkansız düzeyde olduğu gerçeğiyle yüzleştim. Kendimi buna alıştırırken tam bir küçük kurşun askerdim. Yanıyordu tenim iliklerimle bir ama bırakamazdım mücadeleyi. Vatan savunması gibiydi benliğimi, ruhumu, kalbimi ve akıl sağlığımı müdafaam. Zor oldu ama başardım diyebilirim. Kabullenmeyi yenilgi sayan bünyemde bir ilk olmuştu. Kabullenmeye başlamak toksik etki yaratmamıştı sadece yabancıydı. Tüm bunları yaşar iken bana söylenen sözleri kondurdum ana başlık olarak yaşanmışlıklarıma. ''Kimse ben değildi ve ben ne kadar herkesi ben gibi sansam ve içimi ne kadar iyi tutsam da elbette aykırılıklar olacaktı. Ben de buna hayal kırıklığı diyerek ve kalbimde sızı içinde kalarak depresyona davetiye çıkaracaktım.'' Öyle de olmadı değil şimdi. Aşk benim için mühim bir mesele idi. Mantık aksamlarımı devredışı bırakmama yeterdi. Öyle de yaptım bu yaş öncesinde. Çok şey öğrendim ama. Yalnız değildim. En en en üste bahsettiğim o ihtiyaç olarak gördüğüm şey bazıları için yük değildi. Bırakmayı değil sarılmayı seçmişlerdi. Beraber ağladık, acılar birdi senaryo birdi, roller, yüzler değişmişti sadece. Ve biz benzer acıların başrolüydük. Öyle anlar oldu ki konuşmadan anlaşabiliyorduk artık. Sessizce oturuyorduk, sadece sarılıyorduk. Ve bazen öyle konuşmalar oldu ki gözümüzü açacak önümüzdeki buzlu cam etkisini darmaduman edecek. Şu yaşlarımda beni öyle büyüttü ki ve öyle inançlandım ki. İyi ki ve sadece iyi ki.
İnsanın ne tamamen iyi ne tamamen kötü olduğuna inanmışımdır. Küçükken herkesi iyi sanırdım oysa. Ama şunu öğrendim, bedenin alarm verdiği yerde inat etmek sadece dolaylı ötenazi örneğiydi. Ucu intihara illaki gidecekti. Bazı şeyleri olduğu gibi kabul etmeyip ısrar etmek, inat etmek, çabanın üstüne çaba bindirmek değişmeye açık olmayan birini değiştiremezdi. Bunu da bana söylenen bir cümleyle bağdaştırabilmem ne mutlu. ''Hayatı pis yerlerde geçmiş ve buna alışmış bir hayvanı alıp çiçek bahçesinin ortasına koyarsan o orada yaşayamaz ölür.'' Burnumuz dahi çok güzel kokuların olduğu bir ortama fazla maruz kalsa anlamsızlaştırıyor kokuyu. Aynı şey pis bir ortamda uzun süre kalınca da duyusuzlaşma olarak vücut buluyor. İlişkilere gelince de fizyolojik bağlantılar kurulabiliyormuş. Deneyimledikçe anladım. Bu ısrar ve inat meselesine şunları da eklemek istiyorum. Bir kaktüse aşırı su vermek onu öldürür, su her zaman yaşam kaynağı değildir. Bir çiçeği de karanlığa kapatırsanız solar, ihtiyacı olanı almayı emreder doğa.
Hayatımız o kadar geniş değil, bir kapasitesi var ve bu dolum noktasına geldiğinde doğal ya da yapay seçilime maruz kalıyoruz. Yaş aldıkça insanların patır patır hayatımızdan silkelenmesi bundanmış meğer. Halbuki çocukken ne düşünürdük, ne kadar çok insan o kadar iyi. Ne kadar çok insan hayatımda olursa o kadar büyük sevilirim. Oysa öğrenme süreci şunu diyecekti yıpranma payı diye bir olgu vardır. Ne kadar çok zorlarsan limitleri o kadar çok yıpranırsın ve bu dünya üzerinde değerli küçük bir noktacıksın. Zaten büyüdükçe birçok temasın olacak, yoğunluk yoracak. Gına geliverecek birden, paydos diyemeden istifa etmek isteyeceksin. Buna da elini eteğini çekmek denecek. Birkaç kişi yetecek. Bu noktada da kendimden alıntı yapmak istiyorum kendimden de çok şey öğrendim nasıl olsa, hayran kalıyorum bazen duruşuma, mücadeleme ve bu asla böbürlenme değil. ''Hayatımız bir çerçeve içinde de küçülerek yol alan çerçeveler var. Çekirdek alanıma yaklaşmak çok kolay değil, eskiden giriş çıkış serbesti ama baktık ki önü alınabilir gibi değil sınırlamalar şart oldu. Çekirdek alanıma yaklaştıkça vazgeçme ihtimalim düşüyor, olmazsa olmazım oluyor o minicik en içteki kare. Merkezden uzaklaştıkça ve konumlandırmalarım ona göre oldukça feda ve veda ihtimalim ters orantılı olarak artıyor. En acı vereni en merkezdeki atmak zorunda kalmak olsa da imkansız olmadığını ve biz fanilerin yanılabilen varlıklar olduğunu gördüm. Yaşasın çerçevelerim, sınırlarım.'' Hoş geldin yeni yaşım.
Yorumlar
Yorum Gönder